CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Erdoğan’a daha çok sürprizlerim var. Islak imzasının olduğu iki belgeyi de gösterdim. ‘Tazminat davası açtım, Kılıçdaroğlu susacak.’ Yemezler. Ben hesabını sorarım.”
-“Önümüzdeki hafta, üç grup başkanvekili basın toplantısı yapacak. Meclis Genel Kurulu’na indireceğiz. Kul hakkı yiyeni yatağında rahat uyutmayacağım.”
-“AK Parti’nin Sayın Genel Başkanı canlı yayına bağlanmak isteyebilir. İsterim tabi. Keşke cesaret edebilse. Kamuoyu da izlerdi… Sayın Erdoğan ekibi ile gelmek isteyebilir, hatta prompter kullanmak isteyebilir. Buna da açığız” dedi.
-“Bir hafta kar yağdı, bütün tartışma İstanbul oldu. Koca Türkiye var. 84 milyonun sorunları var… Devletin kaynakları, hepimiz devlete vergi veriyoruz. Bu vergiler nereye gidiyor, vatandaşın bunu öğrenmeye hakkı var.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Halk TV'de Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın sunduğu "Liderler Özel Söyleşisi" programının canlı yayın konuğu oldu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu açıklamalarından satır başları şöyle:
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANINI DEVLETİN RAKİBİ OLARAK GÖRÜYORSUNUZ
Bir sorun olabilir, itirazım yok. Her yerde sorun olabilir. Bütün mesele soruların beraber, birlikte çözülmesidir. Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin elinden gelen bütün çabayı gösterdiğini biliyorum. Biliyorum. (İmamoğlu ile irtibatınız var mıydı?) O gece de vardı, diğer zamanlarda da vardı. Biliyorum ben bunları. Şimdi siz kalktınız, bir olay, kar yağışı var, doğru. İnsanlar yollarda kaldı, doğru. Ama metro 02.00’a kadar çalıştı. Otobüsler çalıştı. İnsanlar arabalarını kilitlediler, otobüse binip yerlerine gittiler. Bütün bunların hepsi oldu. İstanbul Büyükşehir’i tartıştık değil mi? Yeni yaptıkları havaalanının kargo terminali çöktü. Tartışan oldu mu? Orada binlerce insan, binlerce turist slogan attı. Tartışıldı mı? Hayır. Neredeydi bu ülkeyi yöneten insan. Türkiye Cumhuriyet devletini rezil etmeye hakkınız var mı? Oradaki turistleri otele dahi götüremediniz… Asıl tartışılması gereken nokta bu değil mi? Onlar olurken biz, ‘Bu devletin valisi, bakanı neredeydi’ mi diyeceğiz? İktidarsınız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı devletin rakibi olarak görüyorsunuz, akıl tutulmasıdır bu. Bakanlar şunlar bunlar hepsi karşı. Ekrem Bey, ‘Beraber yapalım’ diyor. Vali telefon ediyor, ‘Yol kapalı açar mısın?’ diyor. ‘Tabi derhal açalım’, yol açılıyor.
BEYEFENDİ SİNDİRECEKSİN
Bir sorun yaşanıyorsa devleti yönetenler sorunun çözümüne katkıda bulunurlar, büyümesine değil. Sorun büyüsün, sorunun altında kalsın herkes dönüp bana desin ki, ‘Bak keşke siz İstanbul’u yönetseydiniz’ diyecekler. İstanbul’u kaybetmeyi bir türlü içine sindiremiyor beyefendi. Beyefendi sindireceksin. Ankara, İstanbul, Antalya’yı da sindireceksin. Mersin, Adana’yı da sindirecekler. Bizim belediyeler şu karakış koşullarında bir çocuk yatağa aç girmesin diye çabalıyorlar.
3 MİLYONA YAKIN AİLEYE YARDIM EDİLDİ
Size rakam vereyim. 2 milyon 794 bin 69 aileye yardım yapıldı. Nakdi, gıda, ısınma, eğitim, ulaşım yardımı ve bazılarının da ödeyemediği faturaları ödenmiş. Toplam yardımın tutarı 1 milyar 750 milyon 893 bin 500 lira. Bana sorsunlar bakayım yapabiliyorlar mı? Oturup kalksınlar, CHP’li belediyelere dua etsinler.
SADECE DİNLEMİYORLAR, BİR DE İZLİYORLAR
Büyükşehir belediyesinin bütün kadroları çalışıyordu. Kimsenin hakkını yemeyelim. AK Parti döneminde büyükşehirde görev almış, hala görevini sürdüren işçisinden yöneticisine kadar herkes o gece alandaydı. Hiç kimse bundan endişe duymasın… Ne demiştim daha önce? Demiştim ki ‘Bizim telefonlarımızı dinliyorlar.’ Defalarca söylemiştim. Benim, ailemin, çocuklarımın, CHP’li belediye başkanlarının telefonlarını dinliyorlar, dedim. Bir gerçek daha ortaya çıktı. Sadece dinlemiyorlar, bir de izliyorlar. Ya insan biraz utanır ya. İnsan biraz sıkılır ya. Demokrasinin d’si bile bunlarda yok. İzleyip ne yapacaksın? İzlemezseniz, dinlemezseniz namertsiniz. Bizim verilmeyecek hesabımız mı var? Ben demokrasi adına utanıyorum. 100 yıllık bir cumhuriyet var. Dünya nereye gitti, biz nereye gidiyoruz. Dünya demokrasisini geliştiriyor, biz bütün demokratik standartlarımızdan geriye doğru gidiyoruz. 84 milyonun iradesini bir kişiye teslim etmiş durumdayız. Böyle bir anlayış olur mu ya?
KADI HIRSIZ OLURSA…
(MOBESE görüntüleri) Girişimleri var. 3-4 yazısı var. Bu suçtur. Benim özel hayatımı servis edemezsiniz, Anayasa’ya göre suçtur. Kişinin özel yaşamı Anayasal güvence altındadır. Anayasası askıda olan devlette bu suç olmaktan çıkıyor. Çünkü kime davayı açacaksınız, kime açacaksınız Allah aşkına. Kadı hırsız olursa, kadıya hırsızlık şikayeti yapabilir misiniz? Yapamazsınız, geldiğimiz nokta budur.
ATATÜRK HAVALİMANI YENİDEN DEVREYE GİRECEK Mİ?
İnemediler değil mi? Atatürk Havaalanına indiler, İstanbul Havaalanına inemediler. Ya bu ülkenin mühendisleri, bilim insanları, akademisyenleri dedi. ‘Olmaz. Yapmayın, etmeyin burası olmaz’ dediler. ‘Hayır biz yapacağız’ dediler. Ne oldu? Bizi dünyaya rezil ettiler ya. Düşünebiliyor musunuz, İngilizce on binler slogan atıyor. Bunlar Türkiye’de ve dünyanın dört bir yerine gidiyor. Türkiye’yi iyi mi anlatacaklar? Nasıl anlatacaklar Türkiye’yi. Suat Bey yönetemiyorlar, Türkiye’yi yönetemiyorlar. Kendilerini yönetemiyorlar. Sorunların arkasında sürüklenmiş gidiyorlar. Bu ülke böyle bir yönetimi hak etmiyor. Devlet akıl, mantık, bilgi, adaletle yönetilir. Adalet, bilgi, birikim, liyakat yok. Bir kişiye teslim etmişsiniz, o da zaten memleketi batırmış.
SARAYDA HER TARAF IŞIL IŞIL, SANIYOR TÜRKİYE ÖYLE
Savaş halindeyiz sanki. İkinci dünya savaşı koşulları var. Elektrik, doğalgaz yok. Her şey perişan vaziyette. Zam üstüne zam yağıyor. Saray ışıl ışıl. Fatura ödüyor mu? Zinhar. Yol, uçak parası zinhar. Elektrik, su. Zinhar. Bir asgari ücretliye, işsize, fakire, fukaraya, çöpten kağıt toplayanlara, pazar artıkları toplayanlara bak. Devleti yönetenler saraya değil önce oraya bakacaklar. Devleti namusuyla bir insan yönetmek istiyorsa, önce oraya bakmak zorundadır. Benim memleketimde, benim yönettiğim memlekette bir çocuk yatağa aç giriyorsa ben uyuyamam ya. Hz. Ömer boşuna mı demiş? ‘Dicle’nin kenarında iki koyun kaybolsa sorumlusu benim’ diyor ya. Şu adalete bakın Allah aşkına ya. Biz, bırak Dicle’nin kenarında koyun kaybolmayı, milyonlarca insan işsiz, yatağa aç giriyor. Beyefendi sarayda, her taraf ışıl ışıl. Sanıyor Türkiye öyle.
ESKİDEN SAĞDUYULU İNSANLAR VARDI
Gerçeklerden koptu, gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Önce ne yaptı? Son attığım videoda söylemiştim onu. Önce ne yaptı? Kendi etrafında sağduyulu insanlar var. Bunların tamamını temizledi. Mesela birisi Sayın Cemil Çiçek’ti. Hepsini çıkardı, devre dışı bıraktı. Sonra bürokratları, liyakati yok etti. ‘Benim adamım olsun’ dedi. Niye benim adamım olsun diyor. Çünkü ben ne dersem onu yapacaklar. Yolsuzluk yapın, onu yapacaklar. Eskiden başlangıçta Erdoğan’ın etrafında devleti bilen, tanıyan, sağduyulu insanlar vardı. Doğruya doğru, eğriye eğri. AK Parti’ydi, rakibimizdi ama doğruyu söylemek zorundasın. Onlar tasfiye edildi. Kişinin, egosu ve kibri eleştiriyi, farklı görüşü tahammül edilemez noktaya taşıyabiliyor insanı. Kibriniz o kadar yüksek ki, ‘Benim dışımda kimse doğruyu söyleyemez, düşünemez. Kimse bana akıl veremez. Akıl akıldan üstündür. Hayır, bunu kabul etmiyorum. Benim aklım en üsttedir zaten, başka bir akıl yoktur’. Bu kibirden yola çıkarsanız, ülkeyi bu noktaya taşırsınız. Bunu yaptılar, sonra liyakati yok ettiler. Oraya yandaş bir sürü bürokrat getirdiler.
ERDOĞAN’IN İMZASI OLANLARLA İLGİLİ ÜÇ GRUP BAŞKANVEKİLİ BASIN TOPLANTISI YAPACAK
Ama bürokratlar için şunu söyleyeyim. Direnen bürokratlar var. Yolsuzluk dosyalarını raporlayanlar var. Hala görevde ve raporlayanlar var. Bu ülkenin namuslu, vatansever, şerefli bürokratları var. Dosya akışı başladı. Belgeler de başladı. Her yerden yağmur gibi yağıyor. Onları tasnif ediyoruz, ayırıyoruz. Her dosyaya doğrudur, diye de bakmıyoruz. Onların çek edilmesi lazım. Ondan sonra onun bir şekliyle kamuoyuyla paylaşılması lazım. Gösterdim ya Erdoğan’ın imzası olan… Onlarla ilgili önümüzdeki hafta grup başkanvekili, üç grup başkanvekili beraber basın toplantısı yapacaklar. Meclis Genel Kurulu’na indireceğiz. AK Partili Grup Başkanvekillerinin de bilme hakkı var. AK Parti milletvekilleri şunu biliyor mu, Allah aşkına. Dolar bazında borç aldığım zaman ya da bu ‘beşli çeteye’ imzalatıyoruz ya dolar bazında… ABD’deki enflasyonun 84 milyonun sırtına yıkılmasından onların haberi var mı? Euro bazında taahhüt ettiğiniz zaman bir de Almanya’daki enflasyonu da sırtımıza yıkıyor.
NAMUSLU BÜROKRATLARA SESLENİYORUM, SİZ BU ÜLKENİN GERÇEK SAHİPLERİSİNİZ
İmzalamayanlar var, imzalamadıkları için görevden alınanlar var. Görüşüyorum onlarla. Memur Teoman’dan söz ettim. Rüşvet teklif ediyorlar. Rüşveti memur Teoman almıyor. Gümrükte çalışan. Ne oluyor biliyor musunuz? Sürüyorlar niye rüşvet almadın diye. Buradan namuslu bürokratlara sesleniyorum, siz bu ülkenin gerçek sahiplerisiniz. Siz liyakatli bir devlette, liyakatin egemen olduğu bir devlette çalışmayı hak ediyorsunuz. Sizin hakkınızı, hukukunuzu savunmak benim boynumun borcu olacaktır. Sakın ola ki tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen bir evrakın altına imza atmayın.
ERDOĞAN’A DAHA ÇOK SÜRPRİZLERİM VAR
(Karaismailoğlu’nun ‘Erdoğan böyle şeylere imza atmaz’ sözleri) Erdoğan’a daha çok sürprizlerim var. Daha çok sürprizlerim var. Erdoğan’ın ıslak imzasının olduğu iki belgeyi de gösterdim. Daha çok sürprizlerim var. ‘Tazminat davası açtım, Kılıçdaroğlu susacak.’ Yemezler. Onların parayla işi var. Çok şükür benim parayla işim yok. Karnım doyuyor mu, aldığımız maaş yetiyor mu, birisine muhtaç mıyım, birisine gebe miyim? Değilim. Birisine verilmeyecek hesabım mı var? Öyle bir hesabım da yok. Ben onlar gibi değilim. Dolayısıyla ben hesabını sorarım.
CUMHURBAŞKANI, SORUNLARIN ÇÖZÜM ADRESİDİR
(Parlamenter sistem çalışması) 7 yıl süreyle bir kez seçilmesini yeterli görmüşler. Şöyle, devletin sigortasını üstlenen bir kişinin, yani cumhurbaşkanı dediğimiz, sorunların çözüm adresidir. Siyasi parti liderlerini bir araya getiren, kilitlenmiş sorunları çözen pozisyondadır. Cumhurbaşkanlığını normal bir siyasetçi gibi düşünememek lazım. Mesela 18 yaşını bitiren bir kişi milletvekili olabilir, düşüncesini ifade edebilir. Cumhurbaşkanlığı biraz daha farklı; akil, kişiliği oturmuş, sorunları daha akılcı yöntemlerle çözmeye çalışan, çözüm için çaba harcayan, devleti temsil eden, günün 24 saati konuşmayan, çok önemli saatlerde konuşan, dolayısıyla konuştuğu zaman toplumun, ‘durun bakalım sayın cumhurbaşkanı ne diyecek’ diye bekleyen, eğer bir olay çıkar siyasi partiler arasında ciddi bir uyuşmazlık çıkarsa çağırıp hakem rolünü üstlenen böyle bir yapı olması lazım. Bizim devlet geleneğimizde de var, ‘aksakallılar’ deriz.
LİDERLER NASIL BİR SORUMLULUK ALDIKLARININ BİLİNCİNDELER
İttifakın liderleri bir araya gelip görüş beyan etmezsek, benim kalkıp herkes adına konuşmak gibi bir şeyim yok. Demokrasiyi, insan haklarını, medya özgürlüğünü, daha hızlı büyümeyi ve kalkınmayı, vatandaştan toplanan vergilerin hesabını vatandaşa verilmesin isteyen, devlette liyakatli bir yapı oluşması gerektiğine inanan herkesle bir araya gelmeyi isterim, kişisel olarak. Sonuçta ittifakı oluşturan siyasi partiler bir araya gelecek birlikte karar vereceklerdir. Türkiye’nin sorunları var, siz bir araya geldiğinizde doğal olarak bu sorunlar zaten konuşulur. Üçümüz de bir araya gelsek, liderler de bir araya gelse iç politikayı, dış politikayı, konuşurlar, neler yapmamız gerektiğini konusunda düşüncelerini ifade ederler. Bu doğasında olan bir şey. Hiç kimse merak etmesin, demokrasiyi ve güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunan liderler nasıl bir sorumluluk aldıklarının bilincindeler. Neleri yapmaları gerektiği konusunda her bir partimiz çalışıyor zaten. Ekonomi konusunda biz de çalışıyoruz, İYİ Parti de, Saadet Partisi de, Demokrat Parti de, Gelecek Partisi de, DEVA Partisi de, onlar da çalışıyor, onların da iyi kurmayları var. Bütün partilerin iyi kurmayları var, bunların büyük kısmı devlette uzun yıllar çalışan deneyim sahibi insanlar. Artı bunlara destek veren çok ciddi arkadaşlar var, her partiden. Milletvekilleri var, onların danışmaları var, genel başkan danışmanları var, hazineyi, maliyeyi, vergiyi, bütçeyi, dış politikayı bilen insanlar var. Dolayısıyla bir olayın çerçevesini çizmek, olayın diğer bağlantılarla ortaya koymak, çözümler üretmek, çözümleri tartışmak bunlar kolay olaylar değişik. Dolayısıyla çok acele yapalım, bir şey yapalım, hayır. Sakin, sağlıklı, tutarlı ve kararlı adımlar gitmek zorundayız. Biz millete öyle bir söz veriyoruz ki, güçlendirilmiş bir parlamenter sistem yapmak istiyoruz. Devlette denetlenmeyen hiçbir kurum olmasın istiyoruz, iktidar da TBMM’de denetlensin. Kim denetliyor, Anayasa Mahkemesi. Ama AYM’ye gerçek anlamada yargıç atayacaksınız, benim adamım diye oraya atayamazsınız. Atadığınız anda devlette çürümeye yol açar bu. Her bir lider bunu biliyor, bu kararlılıkta hareket ediyor. Biz yapacağımız atamalarda devlette liyakati öncelemeliyiz. Merkez Bankası’nın başına kim gelecek benim adamım mı gelecek, senin adamın mı gelecek? Bu tartışma bizim aramızda asla olmaz, olmamalı da… Oraya en yetkin insanı getirmeliyiz. BDDK’nın başına en yetkin insanı getirmeliyiz. Çünkü bunlar doğru kararlar alacaklar, siyasetin öngördüğü kararları alacaklar, bir yerde aksama olduğu zaman aksamanın üzerine gidecekler ve düzeltecekler. Bugün yaşadığımız tablo devletteki liyakatin çürümesini ortaya koyduğu tablodur.
İLK KEZ DERİN YOKSULLUKTAN SÖZ EDİLİYOR
Mekanizmalar var zaten, atamaların nasıl yapılacağı vesaire… Hukuki altyapısı var. Bütün mesele liyakat üzerinde, adalet üzerinde anlaşmak. Yani kişi bilgisi, birikimi, deneyimi bizim için çok önemlidir. Bilgi, birikim ve deneyim olduktan sonra o kişi siyasi otoritenin aldığı kararlar çerçevesinde sağlıklı, tutarlı kararları alır ve siyasi otoriteye de yeri geldiği zaman hesabını verir. Bugün Merkez Bankası var ne oldu? 128 milyar dolar toz oldu gitti. Kim aldı? 128 milyar dolardan söz ediyorum. 20 Aralık gecesi 18 liradan sattılar 13 liradan aldılar. Cumhuriyet tarihinin en büyük gelir transferi oldu. 84 milyonun gelirini bir avuç insan aldı. Bu fakirleşme nereden geliyor? Gelir dağılımı sağlıklı olmadığı için. Fakirleşiyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez derin yoksulluktan söz ediliyor, o sarayda oturanlar şöyle bir büyük kentlerin varoşlarına bir gitseler, buzdolaplarına baksalar, ikinci el bile değil üçüncü el, çalışmıyor. Elektrik zammı yaptınız perişan ettiniz milleti. Yüzde 127 zam nasıl olur Allah aşkına? Hangi çağda yaşıyoruz biz?
‘ZULMÜN ARTSIN’ DERLER, BİR AN ÖNCE GİTSİN DİYE
Yönetim halkına zulmederse, bizde Anadolu’da güzel bir söz vardır, ‘Zulmün artsın’ derler bir an önce gitsin diye. Yaptıkları tam bir zulüm, bu tam bir haksızlık, adaletsizlik. Kul hakkı diyorsun onu yiyorlar. Döviz baronları, faiz baronları bunlara çalışıyor. Devletin bütün kaynakları bir avuç kişiye tahsis edilmiş, adeta onlara veriliyor.
TÜRKİYE’Yİ CENDEREDEN ÇIKARMAK ZORUNDAYIZ
Siyasetin doğasında var, her siyasi parti kendi programını anlatır, kendi düşünceleri anlatır ama sonuçta beraber olduğumuz, ortak seslendirdiğimiz alanlar var. İttifak zaten ortak alanları belirliyor, ortak hedefe büyüyor zaten. Her lider bunun sorumluluğunu iliklerine kadar hissediyor, Türkiye’yi bu cendereden çıkarmak zorundayız. Bunun sağı solu, bunun partisi falan filan olmaz. İlkelerde anlaşacağız, kuralları koyacağız biz bu sorunu böyle çözeceğiz diyeceğiz. Milletin önüne çıkmak zorundayız.
GEÇ KALINMIŞ DEĞİL
Türkiye’nin kurtuluşu için, Türkiye’nin aydınlığa çıkması için sandığın bir an önce gelmesi lazım. Güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda anlaştık mesela. En temel sorun buydu. Ekonomi konusunda ne yapacağımızı zaten biliyoruz. Hiç geç kalınmış değil. Genel başkanlar yerlerinde oturmuyorlar, her genel başkan Türkiye’yi geziyor çözümlerini anlatıyor, bu tablodan Türkiye’yi nasıl aydınlığa çıkarılır onu anlatıyor. Genel başkan yardımcıları zaten çalışıyorlar, onlar çalışıyorlar genel başkanlarına sunuyorlar, her bir siyasi parti doğal olarak kendi içerisinde tartışıyor.
Her bir lider, benim yaptığım görüşmelerde ortaya çıkan tabloyu büyük bir samimiyetle ifade edeyim; Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu çok iyi biliyor ve buradan ancak bir ittifakın çıkaracağını düşünüyor. Tarihin bizim omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur bu. Biz çocuklarımızın, torunlarımızın güzel bir ülkede yaşamasın isteriz. Herkesin iş güç sahibi olmasını isteriz. Hiç kimse endişe etmesin, umutsuzluğa kapılmasın. Yarın gençlerle buluşacağım onlara da söyleyeceğim zaten Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmanın hakkı yoktur. Bu ülkeyi aydınlığa çıkarmak hepimizin görevidir.
SEÇİM GÜVENLİĞİ KONUSUNDA KİMSE ENDİŞE ETMESİN
(Oy kullanma işlemleri) Parmak boyası gelirse mutlu olurum. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim seçim güvenliği konusunda kimse endişe etmesin. Biz şu anda çok hazırlıklıyız. Biz bugünden sandık görevlilerini belirledik, kim hangi bölgede hangi sandığa bakacak onların eğitimleri de başladı, eğitimi de yapıyoruz. Diğer partilerle ortaklaştığımız konular var. Bizim partimizde 1998 seçimlerinden bu yana kim hangi sandıkta oy kullandı bütün bunları dokümanları var bizde. Sandık güvenliğine hazırlıklı bir partiyiz. Bunun deneyini de yaptık ve güzel sonuçlar elde ettik. Bütün mesele sandığın başındaki olacak arkadaşın sandığa ve oya sahip çıkması. Dedik ki; oturacaksınız oraya, sigara içmek için bile dışarıya çıkmayacaksın, gerekirse bir gün aç kalacaksın ama sayımdan sonra tutanağı imzalayacaksın. Örgütün çalışmaları var, şimdi daha önemlisi biz aile destekleri sigortası üzerinde çalışıyoruz. Kadın kolları özellikle evlere girilecek, aile destekleri sigortası anlatılacak. Bir taraftan kendi siyasal çalışmalarımızı yapıyoruz öbür taraftan sandık güvenliği konusunda çalışmaları yapıyoruz. Diğer liderlerle bir araya geldiğimiz bu konu da gündeme geliyor. Bir dayanışma içerisinde olacağız. Bütün partiler sandık güvenliği konusunda dayanışma içerisinde olacağız. Birlikte bekleyeceğiz, birlikte imzalayacağız. Söz konusu olan güvenlik.
Belki şaşıracaksınız ama Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti’den çok sayıda vatandaş partimize üye oldu ve üye olmaya da devam ediyor. Çok ciddi bir altyapımız var. AK Parti’nin neler yaptığını vatandaş görmeye başladı, doğu ve güneydoğuda da görmeye başladı. Oraya fabrikalar yapacağız, oradaki kör talihi, işsizliği yıkacağız. Şanlıurfa’ya gittim dedim ki; bize belediye başkanlığını verin çiftçiye elektriği bedava vereceğiz diye. İtiraz ettiler olmaz diye. Allah’ın izniyle yapacağız, bu beyefendiyi de çağıracağım gel arkadaş kurdeleyi beraber keselim. Geçmişte biraz sıkıntımız vardı, bölgede dayanışma kültürünü genişlememiştik, şimdi çok iyi bir noktadayız, partiye gençler kadınlar üye oluyorlar, ciddi aşiretler var onlar CHP’ye sempati duymaya başladılar. Onlar da Türkiye’nin gidişatını beğenmiyorlar, onlar kurtuluşu biz de arıyorlar. Sandığı getirmiyorlar korkuyorlar, korkunun ecele faydası yok. Gecikmesi vatandaşın sırtına daha ağır bir yük getiriyor. Bakın şimdi müjde veriyorlar elektrik gelecek diye, 5-6 gün sonra. 21. Yüzyıldayız. Bunu bile müjde olarak sunuyorlar, insan utanır.
BEN BOŞUNA MI HELALLEŞME DEDİM
Bu ülkeye demokrasiyi kesinlikle getireceğiz. Diyarbakır’a gideceğim, Diyarbakırlılara ne diyeceğim? Orada çekilen zulümleri bilmiyor muyuz? Diyarbakır hapishanesinde yaşanan zulümleri bilmiyor muyuz? Ben boşuna mı helalleşme dedim. Helalleşme dedim, her taraftan saldırı geldi. Bu kardeşiniz ateşten gömleği giydi. Bu milleti barıştıracağız. Kavga artık yeter. Birbirimize farklı bakmaya başladık, kimliklerimizi, inancımızı, yaşam tarzımızı sorgulamaya başladık. Başka derdimiz yok mu? Demokrasiyi de getireceğiz, bu güzel ülkeyi cennete çevireceğiz.
DEMEK Kİ GÖRÜŞÜYORLAR
Hani görüşmüyorlardı, demek ki görüşüyorlar. Kendisi söylüyor zaten. Selahattin Demirtaş niye içerde tutuluyor? Haksız yere tutuluyor, Osman Kavala haksız yere tutuluyor. Ellerine silah mı aldılar, birisini mi dövdüler, birisini mi öldürdüler? Bir insan siyasi görüşü dolayısıyla hapse atılır mı? Ben bunu söylediğimde kızıyorlar. Sayın Demirtaş, Cumhurbaşkanı adayıydı değil mi? Hakimler ne dedi, aday olabilir dedi. Üstelik kendisinin belirlediği hakimler. Ne oldu? Hapisten çıkarılmadılar. Siz dünyaya, bizde demokrasi var diye gezeceksiniz ortalıkta, nasıl oluyor bu? Trump telefon edince papazı bırakıyorsun derhal, bu içeride kalacaklar. Demirtaş’ın içeride kalmasının tek nedeni var, ‘seni başkan yaptırmayacağız’ demesidir, Türkçesi budur. Sen mi beni yaptırmayacaksın, atıyorum seni içeri dedi, attı içeri. Siyasi esir, orada duruyor. Hangi yasayla, gerekçeyle tutuyorsunuz? Bakın görüşlerimiz farklıdır, ama haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Ben haksızlığa tahammül edemem. Sayın Demirtaş hapishaneden çıktığı zaman CHP’ye mi oy verecek hayır, kendi partisi var oraya oy verecek. Ama siz hakkı, hukuku, adaleti savunmak zorundasınız. Yerel seçimlerde bir hocayı görevlendirdiler, İmralı’dan mesaj aldılar ona okutturdular, acaba oy alabilir miyiz diye. Bahçeli’de bunu destekledi. Bir akıl tutulması yok mu burada? İktidarda olalım da ne olursa olsun, lanet olsun öyle iktidara. İktidarda insan şerefiyle onuruyla durur. Böyle bir şey olmaz. İktidar kişinin özveride bulunma yeridir. Siz kendinizi topluma adamışsınız demektir, iktidar bu demektir.
TOPLUM TEPKİ GÖSTERDİĞİ İÇİN ‘BEN ONU KASTETMEDİM’ DEMEK ZORUNDA KALDI
(Sezen Aksu ve Sedef Kabaş ile ilgili) Toplumu gerecektir, oradan bir şeyler medet umuyor. Devleti yönetenlerin sakin, hoşgörülü, toleranslı olması lazım. Devlet kinle, intikam duygusuyla yönetilmez. Dünyanın her tarafından en sert eleştirilen kişiler siyasetçilerdir. Bunu kabul edeceksin, eyvallah hakaret olmaz bunu da kabul ederim. Ama siyasetçi kalkacak sanatçıyı hedef alacak ‘dilini koparırım’ diyecek, üstelik bunu Allah’a ibadet edilen bir yerde söyleyecek, olmaz. Kimi kastetti, toplum tepki gösterdiği için ben onu kastetmedim demek zorunda kaldı. Sanatçı otoriteye biat etmek, kendi özgür dünyasında yaşamak isterler. Siz sanata ve sanatçıya sınır getiremezsiniz. Baskı kurarak gündem değiştirilir mi, ‘dilini koparırım’ diyerek gündem değiştirilir mi.
YÖNETEMEYİNCE NE YAPACAK, ZULMEDECEK
Yönetemiyorlar, yönetemeyince ne yapacak, sanatçıya, garibana, öğrenciye zulmedecek. 14 yaşındaki çocuk için hakaretten dava açılacak. Bana da zaman zaman hakaretler oluyor, davalar açılıyor, vazgeçer misin diyorlar, diyorum ki fakir bir ailenin çocuğuna burs verirsen davamdan vazgeçerim. Sonuçta o kişi anlamalı ki bu kardeşi ön yargılı değil.
O SARAY CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI OLMAYACAK
Hiç meraklanmayın, benim şahsi kanaatim, ittifak adına konuşmak haksızlık olur öyle bir yetkim yok. O saray Cumhurbaşkanlığı sarayı olamayacaktır. Çankaya var, mütevazı bir yerdir, Çankaya’da oturacaksınız, bakanlıklar olacak, her bakan namusuyla görev yapacak, müsteşarlar olacak, müsteşarlar devletin, bürokrasinin hafızasını temsil edecek. Milletime şunu söyleyeyim; hiç ama hiç meraklanmayın. Türkiye güzel bir ülke, zengin bir ülke, kaynakları var, olağanüstü kaynakları var. Bütün mesele bu kaynakların adil dağıtılması, adaletle dağıtılması. Beşli çeteye mi vereceksin, çiftçiye mi, esnafa mı, apartman görevlisine mi vereceksin. Beşli çeteye mi vereceksin fabrika mı kuracaksın, beşli çeteye mi vereceksin güneş tarlaları kurup çiftçiye elektriği bedava mı vereceksin. Emin olun bunların tamamını yapacağız.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.